Numan Kurtulmuş: “Barış, İstikrar ve Güven Sağlayan Bir Unsur Olarak Dış Politikada Aktif ve Etkin Rol Almak İstiyoruz”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, 14. Büyükelçiler Konferansı için Ankara’da bulunan büyükelçiler ile görüşmeye geldi. Kurtulmuş, “Barış, istikrar ve güveni sağlayan bir unsur olarak dış politikada aktif ve etkin rol almak istiyoruz. Barış, güven ve istikrarın bir arada olmadığı bir dönemde dünyanın içinden geçtiği sıkıntıların çok iyi farkındayız. Özellikle içinde bulunduğumuz bölgenin sorunlarının çözümünde ve özellikle küresel sorunların çözümünde bunu iyi biliyoruz” dedi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, 14. Büyükelçiler Konferansı kapsamında büyükelçiler ile görüşmeye geldi. Kurtulmuş burada yaptığı konuşmada şunları dile getirdi:
“GÜNLERİMİZİN NEREDEYSE HİÇBİR GÜNÜ GERİ DÖNMEYEREK HUZUR İÇİNDE GÜNÜMÜZÜ KONUMLANDIĞIMIZ BİR GÜN OLMADI”
“Demokrasinin gereği olarak kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkat etmemiz gereken temel kurallardan biridir. Yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olduğu ve kendi kuralları çerçevesinde hareket ettiği bir gerçektir. kuvvetler ayrılığı ilkesi içinde, kurumları seferber edebileceğimiz bir siyasi zemin de oluşturmalıdır. türkiyeTürkiye’nin dış politikasını yürüten Dışişleri Bakanlığı mensupları olan değerli büyükelçilerimize, türkiyeTürkiye’nin yasama ve denetleme faaliyetlerinin merkezi olan halkın seçtiği TBMM’de sizleri ağırlamış olmamız amaç birliği ilkesine dikkat çekmesi açısından da sembolik açıdan büyük önem taşımaktadır.
Büyük ülkelerin, büyük milletlerin kendilerini zamanın akışına bırakıp iki günü eşit bir şekilde geçirmeleri asla mümkün değildir. Hele milletimizin tarihinde hiç böyle bir istikameti olmamıştır. Sultan Alparslan Han’ın Anadolu topraklarını açıp Anadolu’yu Müslüman Türk milletine yurt yapmasıyla başlayan tarihi süreçte neredeyse hiçbir günümüz huzur içinde, arkamıza yaslanarak geçirdiğimiz bir gün olmadı. Bu topraklarda varlığımızı emekle, emekle ama hep önümüze daha büyük hedefler koyarak sürdürdük ve çok şükür buralara geldik. Bundan sonra önümüze büyük hedefler koymalıyız. Hepimizin bu hedefleri paylaşması ve bu amaca daha kısa sürede ulaşmamızı sağlayacak her türlü faaliyeti elimizdeki imkanlar çerçevesinde gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bu amaç, gelecek yüzyılın sözünün dünyada güçlü ve güçlü olmasını sağlamaktır. türkiye Yüzyıl için mücadele etmektir. Bu bağlamda üç ana hedefimizi ifade etmek istiyorum.
“SÖZÜ VE GÜCÜ GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İNŞA ETMEK ZORUNDAYIZ”
Bunlardan biri güçlü bir söz, güçlü bir güç. türkiye oluşturmak zorundayız. Sözünün güçlü olması, haklı olması, doğru projelerin, doğru fikirlerin, doğru politikaların peşinden gitmesi değerlidir ama tek başına yeterli değildir. Sözünüzün arkasına güç koyamazsanız, hem yumuşak güç hem de sert güç anlamında söylüyorum, bu gücü sözünüzün arkasına koyamazsanız, ancak doğru konuşan bir ülke olursunuz.
Önümüzdeki dönemde dış politikada ikinci temel hedefimiz Türkiye eksenini sağlamlaştırmaktır. Hepiniz bu tartışmayı yıllardır yapıyorsunuz. Yıllardır Türkiye’nin geçmişini bilmeyen, Türkiye’nin nereden gelip nereye gittiğini anlamayanların, zaman zaman eksen kayması tartışması açarak Türkiye’yi kendi oburlarının gündemine sokmaya çalıştıklarını çok iyi hatırlıyoruz. . Türkiye kendi eksenini güçlendirmesi gereken bir ülke. Artık zamanı geldi, Türkiye böyle bir güç, böyle bir güç, böyle bir fırsat elde etti.
Dış politikamızın üçüncü temel amacı, adil, eşitlikçi ve yeni bir küresel sistemin kurulması için çaba sarf etmektir. Bugünkü dünya sisteminin kim isterse istesin, hangi güce sahip olursa olsun bu şekilde devam etmesi artık mümkün ve mümkün değil. Burada, nihayet, Afrika kıtasındaki uyanışı temsil eden yeni çıkışların, dünya siyasetinde çok radikal değişikliklerin gelmekte olduğuna işaret ettiğinin açık bir işaretini yaşıyoruz.
Şu sözleri hepimiz hatırlıyoruz: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bir dünya kurulacak ve Türkiye oradaki yerini alacaktır. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki çok şükür yeni bir dünya kurulacak ve Türkiye burada mutlaka başrolü oynayacak.
“İNSANİ KONULARI GÜÇLENDİREN BİR POLİTİKA TAKİP ETMEZSENİZ ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN LAMBARINDA KAYBOLURSUNUZ”
Bunlardan biri Türkiye’nin uluslararası alanda yürüttüğü diplomasi, tanımlanacak olursa öncelikle insani diplomasidir. Bu kadar sorunun, bu kadar kargaşanın, kargaşanın, çatışmanın olduğu bir yerde insanı merkeze alan, insani sorunları ön plana çıkaran bir politika izlemezseniz uluslararası ilişkiler labirentinde kaybolursunuz. Bu bağlamda sadece birkaç politikamızda insani yaklaşımın ne kadar değerli olduğunu tüm dünya bilmektedir. Bunlardan biri de kuşkusuz göçmenlik siyasetinde izlediğimiz tavırdır. Dünya göçmen sorununa sadece sonuçlarıyla bakıp sadece istatistiki rakamlar olarak görürken ve hatta Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmı bunu siyasi bir yabancı düşmanlığı argümanı haline getirirken, Türkiye dünyanın dört bir yanından naiflerin mücadelesini pekiştirdi. Dünya hayata tutunmak ve bunu gururla yapmak. Tarih sayfasına yazdırmış bir ülkedir.
Tahıl Koridoru’nun açık tutulması konusu, ancak Türkiye’nin güçlü inisiyatifiyle üstlenilen paha biçilmez bir insani yaklaşımdır. Bu sadece Rusya-Ukrayna ortasındaki savaşın dünyaya getireceği ağır bir bedel olmakla kalmayıp, başta Afrika ülkeleri olmak üzere dünyanın yoksul insanları için çok ciddi bir gıda krizine yol açabilecek bir noktaydı. yoksulluk içinde. Ancak Türkiye bu sorunu siyasi olmaktan öte insani bir sorun olarak ele almış ve çözümlenmesi için ‘bitti, görüşemezler’ denildiği noktada Sayın Cumhurbaşkanımız devreye girerek Sayın Cumhurbaşkanımızla müzakerelerde bulunmuştur. Tahıl Koridorunu açık tutmak için Putin, Zelenski ve Guterres. bir şekilde sağlandı.
“BATIDA KURAN YAKMAK AÇIK BİR İNSANLIK SUÇUDUR”
Bugün Batı’da Kuran’ın yakılması sorunu, bazı faşistler, bazı insanlık düşmanı caniler, bazı demokrasi karşıtları tarafından sadece Müslümanlara hakaret olarak görülmemelidir. Bu olay başlı başına tüm insanlığa karşı açık bir insanlık suçudur.
Barışı, istikrarı ve inancı sağlayan bir unsur olarak dış politika konusunda aktif ve etkin rol almak istiyoruz. Özellikle yaşadığımız bölgenin sorunlarının çözümünde ve özellikle küresel sorunların çözümünde barış, güven ve istikrarın bir arada olmadığı dönemlerde dünyanın neler yaşadığını çok iyi biliyoruz. Bu nedenle Rusya-Ukrayna krizinde ortaya koyduğumuz tavır tarihi değer taşımaktadır. Hepimizin bildiği gibi Rusya-Ukrayna sorunu, Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş değil, temel prestijiyle başta Avrupa ve ABD olmak üzere küresel bir savaş tehditleri taşıyan Rusya ile bir çatışmadır. her şeyi vermeye başlayan Batı tarafından.
“NORMALLEŞMEDEN ÇIKTIĞIMIZ ÜLKELER VE GEÇMİŞ DÖNEMDE YAŞADIĞIMIZ TÜM ZORLUKLAR TÜRKİYE DIŞINDAN KAYNAKLANAN NEDENLERDİR”
Bir diğer değerli konu da özellikle bölgemizde normalleşme süreçlerinin barış, güven ve istikrar perspektifinden güçlü bir şekilde sonuçlandırılmasının sağlanmasıdır. Bunun için öncelikle ülke isimlerini tek tek sıralamıyorum, hepimiz çok detaylı bir şekilde biliyoruz. Bu normalleşmeden hızla saptığımız ülkelerle geçmişte yaşadığımız sorunların tamamı Türkiye dışından kaynaklanmaktadır. Şimdi tüm bunları bir kenara bırakarak, üzerinde fazla durmadan, özellikle bölgede sorunlu alanları oluşturan bölgelerdeki sorunları hızla ortadan kaldırmak, normalleşmenin gerektirdiği adımlar için mücadele etmek ama bunları yaparken tekrar ediyorum, hiçbir zaman barış, inanç ve istikrar perspektifi. taviz vermeden yoluna devam etmektir.
Türkiye’nin Akdeniz’de, özellikle Doğu Akdeniz’de hak ve menfaatlerini korumak için adımlar attığı, münhasır ekonomik bölge ilan etmesi çok konuşuldu. Ancak bu Mavi Vatan’ın önemini bildiğimiz için Cumhurbaşkanımız ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri zamanında gerekli adımları atmış, Libya’nın yasal hükümeti ile mutabakat zaptı imzalamış ve Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgelerini korumak için adımlar atmıştır. , Akdeniz’deki hak ve menfaatler ve Mavi Vatan kelimesi sadece bir kelimedir. Sadece kavram olarak değil, içerik olarak da sahiplendiğimizi ve bunun bizim için olağanüstü hayati önem taşıdığını tüm dünyaya gösterdik. Abartmadan söyleyebilirim ki Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına giriyoruz. Bir asır önce dünyanın küresel güçlerine ve emperyalist canavarlara karşı savaşan ecdadımız, o dönemde önlerine konulan uluslararası senaryoları reddederken, ne yazık ki bir asır sonra, şartlar değişse de Türkiye ve emperyalistlerin Türkiye’ye bakışı aynı. bölge pek değişmedi. Görürüz. Ama artık çok daha güçlü bir Türkiye var.”